Hurufiler Şii midir?

Ebu Man­sur Hu­ru­fi­le­rin Sün­ni­le­rin ya­nın­da Sün­ni, Şi­ile­rin ya­nın­da Şii gi­bi ha­re­ket et­tik­le­ri­ni söy­ler.[1] Göl­pı­nar­lı da on­la­rın Sün­ni böl­ge­ler­de Sün­ni­li­ği, Şii böl­ge­ler­de de Şi­ili­ği ka­bul eder gö­rün­dük­le­ri­ni, fa­kat Şii-ba­tı­ni ka­rak­te­ri her za­man mu­ha­fa­za et­tik­le­ri­ni be­lirt­miş­tir.[2] On­bir ima­mı ta­nı­mak­la İs­nâ aşe­riy­ye­ye, Meh­di’­nin doğ­ma­sıy­la da ehl-i sün­ne­te ya­kın ol­muş­tur, el­bet­te ay­nı za­man­da her iki gü­ru­hun da aley­hin­de…[3] Ver­dâ­se­bî me­tin­le­re tam ola­rak nü­fuz ede­me­miş ola­cak ki, Hu­ru­fi­le­rin Meh­di’­nin zu­hu­ruy­la il­gi­li ha­dis­le­ri ri­va­yet et­me­le­rin­den ve Meh­di’­nin zu­hur ede­ce­ği­ne inan­ma­la­rın­dan do­la­yı on­la­rın İma­mi­ye mez­he­bin­den ol­duk­la­rı­nı,[4] di­ğer bir yer­de de Hu­ru­fi­le­rin ve Şi­ile­rin ay­nı kay­nak­tan bes­len­dik­le­ri­ni[5] söy­le­miş­tir. Hı­yâ­vî de Hu­ru­fi­le­rin Şii ol­duk­la­rı­nı ka­bul eden araş­tır­ma­cı­lar­dan­dır.[6]

Faz­lur­rah­man, on bir ima­mı ka­bul et­tik­le­rin­den (on ikin­ci imam, hu­lul et­miş Al­lah ola­rak ka­bul edi­len Faz­lul­lah’­tır) İs­ma­ili ol­mak­tan çok İma­mi­ye şi­ası­nın bir ko­lu­dur der.[7] Araş­tır­ma­cı­la­rın bü­yük bir ço­ğun­lu­ğu da Hu­ru­fi­li­ği Şii ve­ya ga­lat-ı şia bir fır­ka ola­rak gör­müş­ler­dir.

Tüm bun­la­ra is­tis­na ola­rak Al­gar’ı gös­te­re­bi­li­riz. H. Al­gar Hu­ru­fi­likte gö­rü­len sadece “devr-i za­man” dü­şün­ce­si ve ezo­te­rik yo­rum­la­rın İs­ma­ili­lik­le or­tak ol­du­ğu­nu,[8] Hu­ru­fi­le­rin aşı­rı Şii bir top­lu­luk ola­rak ka­bul edi­le­me­ye­ce­ği­ni söy­ler. Her şey­den ön­ce Faz­lul­lah Şii kö­ken­li bi­ri de­ğil­dir. Ya­şa­dı­ğı Es­te­ra­bad, İs­fa­han, Teb­riz, Ba­kü gi­bi şe­hir­ler onun za­ma­nın­da Şii de­ğil­di­ler.[9]

El­bet­te sağ­lık­lı bir so­nu­ca ula­şı­la­bil­me­si için Hu­ru­fi kay­nak­la­rı­na baş­vu­rul­ma­lı­dır. Özel­lik­le iba­det­ler ko­nu­sun­da Hu­ru­fi­le­rin açık­la­ma­la­rı, ta­rif­le­ri kı­sa­ca­sı ver­dik­le­ri ilm-i hal bil­gi­le­ri bi­ze bu ko­nu­da yar­dım­cı ola­cak­tır.

Hu­ru­fi­ler ezan ve ka­met­te­ki cüm­le­le­ri ya­zar­lar­ken Şi­ile­rin ezan­da kul­lan­dık­la­rı “Eş­he­du en­ne Aliy­yen ve­liy­yul­lah” cüm­le­si­ni zik­ret­mez­ler. [Câ­vi­dân­nâ­me-i Sa­ğîr, cd 27; Işk­nâ­me, cd 30258-9; Vah­det­nâ­me-i İla­hî, cd 30208] Sa­bah eza­nın­da­ki cüm­le­ler­de ise Şi­ile­rin kul­lan­ma­dı­ğı, an­cak Sün­ni­le­rin kul­lan­dı­ğı “Es-sa­lâ­tu hay­run mi­ne’n-nevm” cüm­le­si­ni ver­mek­te­dir­ler. [Câ­vi­dân­nâ­me-i Sa­ğîr, cd 27; Mah­şer­nâ­me, cd 151; Mu­kad­di­me­tü’l Ha­kâ­ik, cd 26-7; Vah­det­nâ­me-i İla­hî, cd 30208]

Ab­dest ise Sün­ni­le­rin al­dı­ğı şe­kil­de ta­rif edil­mek­te­dir. [Vah­det­nâ­me-i İla­hî, cd 30204] Ör­ne­ğin Şi­iler ab­dest alır­ken ayak­la­rı mesh eder­ken, Hu­ru­fi­ler yı­kan­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni söy­le­miş­ler­dir. [Câ­vi­dân­nâ­me-i Sa­ğîr, cd 38, 213; Işk­nâ­me, cd 30259; Sa­lât­nâ­me, cd 07] Yi­ne Şi­iler­den fark­lı ola­rak, baş mesh edil­dik­ten son­ra ku­lak ve boy­nun mesh edil­me­si de ab­des­tin için­de gös­te­ril­miş­tir. [Sa­lât­nâ­me, cd 07]

Hu­ru­fi­le­re gö­re na­maz­da­ki kı­yam­da, Ma­li­kî mez­he­bi dı­şın­da­ki mez­hep­ler­de ol­du­ğu gi­bi, el­ler bağ­la­nır. [Câ­vi­dân­nâ­me-i Sa­ğîr, cd 29; Mu­hab­bet­nâ­me-i İla­hî, cd 074] Oy­sa Şi­ile­re gö­re bu na­ma­zı bo­zar, el­le­rin sa­lın­ma­sı ge­rek­mek­te­dir. Na­maz so­nun­da ve­ri­len se­la­mın ise Şi­iler­de­ki gi­bi el­le­ri kal­dı­ra­rak de­ğil de, Sün­ni­ler gi­bi sa­ğa so­la ba­şı çe­vi­re­rek ya­pıl­dı­ğı­nı Hu­ru­fi me­tin­ler­de gö­rü­yo­ruz. [Câ­vi­dân­nâ­me-i Sa­ğîr, cd 221; İs­ti­vâ­nâ­me, cd 101]

Faz­lul­lah Ara­fat vak­fe­sin­den bah­se­der­ken, “ehl-i sün­net mez­he­bi­ne gö­re Ara­fat’­ta 40 ki­şi­nin adı anıl­ma­lı­dır” [Câ­vi­dân­nâ­me-i Sa­ğîr, cd 170] di­ye­rek ehl-i sün­net inan­cı­na gön­der­me yap­mış­tır.

Doğ­ru bir ima­nın ta­ri­fi ve­ri­lir­ken, Sün­ni­ler gi­bi ima­nın al­tı şar­tı sa­yı­lır [Züb­de­tu’n-ne­cât, cd 29475], İs­la­mın şart­la­rı­nın da beş ol­du­ğu­nu [Mu­kad­di­me­tü’l Ha­kâ­ik, cd 13; Vah­det­nâ­me-i İla­hî, cd 30196; Sa­lât­nâ­me, cd 36] söy­ler­ler ki, İs­la­mın beş şar­tı ve ima­nın al­tı şar­tı kav­ram­la­rı Şi­ilik­te yok­tur ve da­ha fark­lı ­grup­lan­dır­ma­lar ya­pıl­mış­tır.

Hu­ru­fi eser­ler­de ge­çen ha­dis­le­re bak­tı­ğı­mız­da ise Şi­iler ta­ra­fın­dan ka­bul edil­me­yen, Sün­ni ha­dis ki­tap­la­rın­da gö­rü­len ha­dis­le­re gön­der­me ya­pıl­dı­ğı­nı gö­rü­yo­ruz. Ör­ne­ğin, “As­ha­bım yıl­dız­lar gi­bi­dir, han­gi­si­ne uyar­sa­nız kur­tu­lu­şa erer­si­niz”[10] ha­di­si bun­lar ara­sın­da­dır ve bir­çok Hu­ru­fi bu ha­di­se eser­le­rin­de yer ver­miştir. [Câ­vi­dân­nâ­me-i Sa­ğîr, cd 51, 53, 156; Mah­şer­nâ­me, cd 003; Işk­nâ­me, cd 30262; Ri­sâ­le,1009 cd 10; Şerh-i Pen­câh Beyt-i Arş­nâ­me, cd 30040]

Ay­nı şe­kil­de ba­zı ta­ri­hî şah­si­yet­ler ko­nu­sun­da da Hu­ru­fi­le­rin ehl-i sün­net gi­bi dü­şün­dük­le­ri gö­rül­mek­te­dir. “Ebu­be­kir-i Sıd­dîk” [Câ­vi­dân­nâ­me-i Sa­ğîr, cd 53; İs­ti­vâ­nâ­me, cd 05] ve­ya “Ebu Hu­rey­re ra­di­yal­la­hu anh” [Mah­şer­nâ­me, cd 180; Işk­nâ­me, cd 30299] gi­bi ifa­de­le­ri bir Şii as­la kul­la­na­maz. Aliy­yu’l A’­lâ 4 ha­li­fe­den bah­se­der [Mah­şer­nâ­me, cd 135], “İmam-ı Şâ­fi’î ra­di­yal­la­hu anh” di­ye­rek Sün­ni imam­lar­dan bi­ri­ne gön­der­me ya­par. [Mah­şer­nâ­me, cd 120]

Hu­ru­fi dok­tor­lar ara­sın­da ba­zı­la­rı da her iki mez­he­bin uy­gu­la­ma­la­rı­nı çağ­rış­tı­ra­cak ör­nek­ler ver­miş­ler­dir. Ör­ne­ğin Sey­yid İs­hak ke­li­me-i şe­ha­de­te Şi­iler gi­bi, “Eş­he­du en­ne Aliy­yen ve­liy­yul­lah” cüm­le­si­ni ek­ler­ken [Tu­râb­nâ­me, cd 3000], na­maz­da­ki te­şeh­hüt­te sağ işa­ret par­ma­ğı­nın kal­dı­rıl­ma­sı­na –ki sa­de­ce Sün­ni­ler ta­ra­fın­dan ya­pı­lır– gön­der­me yap­mış­tır. [Tu­râb­nâ­me, cd 30005]

Ca­vi­dî Sün­ni­ler ta­ra­fın­dan İmam Ali’­ye ai­di­ye­ti tartışılan Neh­cu’l Be­lâ­ğa’­ya atıflar yapmış ve ha­di­si şe­rif­ler­le ay­nı dü­zey­de gü­ve­ni­lir kay­nak ola­rak ka­bul et­miş­tir. [Şerh-i Pen­câh Beyt-i Arş­nâ­me, cd 30045] Na­ma­zın ikin­ci re­kâ­tın­da ku­nut okun­ma­sı­nı [Sa­lât­nâ­me, cd 15] ve Sün­ni­ler ta­ra­fın­dan sa­ha­be ka­bul edi­len Mu­âvi­ye’­ye la­net edil­me­si­ni [İs­ti­vâ­nâ­me, cd 90] ve şey­tan ola­rak ka­bul edil­me­si­ni [Ali Fa­ni, Dî­vân, cd 29153] Hu­ru­fi­lik­te­ki Şii un­sur­lar ola­rak de­ğer­len­di­re­bi­li­riz.

El­bet­te Hz. Ali’­nin ve­la­ye­ti, Neh­cu’l Be­lâ­ğa’­nın onun ki­ta­bı ol­du­ğu­nu, ikin­ci re­kât­ta ku­nut okun­ma­sı­nı ka­bul eden Sün­ni­ler var­dır. An­cak yu­ka­rı­da Hu­ru­fi­le­rin uy­gu­la­ma­la­rı­na ör­nek ola­rak ver­di­ği­miz Sün­ni uy­gu­la­ma­la­rı­nı Şi­iler ke­sin­lik­le ka­bul et­me­mek­te­dir­ler.

Şa­ir­le­rin dün­ya­sı­na bak­tı­ğı­mız­da ise da­ha fark­lı bir man­za­ra kar­şı­mı­za çı­kı­yor. İr­fan­la yoğ­rul­muş Hu­ru­fi şi­ir­le­ri­nin mez­hep­ler üs­tü bir ko­nu­ma yer­leş­tik­le­ri­ne şa­hit olu­yo­ruz. Hu­ru­fi şa­ir­ler, mez­hep­ler­den ge­çe­rek, ma­ri­fe­tul­la­ha özel bir önem ve­ri­yor­lar. Ör­ne­ğin Sey­yid İs­hak ken­di­le­ri­ni, harf­le­rin il­mi­ni bi­le­rek Al­lah’­ta mü­şa­he­de eden­ler için şöy­le di­yor:

نباشی شيعی و سنی تو آن دم      O an, ne Şii ne Sün­ni olur­sun,

ملك باشی معلّم گشته ز آدم Âdem’den ilim öğ­re­nen bir me­lek olur­sun.

[İşâ­ret­nâ­me, cd 29894-5]

Di­ğer bir şi­irin­de de:

مراد از ناجيه ای مرد هوشيار    Ey akıl­lı adam! Fır­ka-i Na­ci­ye­den mu­rat,

نهشيعیونهسنیدانبيکبار     tam an­la­mıy­la bil ki ne Şii ne Sün­ni’­dir.

حقيقتدانکهناجیدررهدين    Hakikat bil ki din yo­lun­da kur­tu­lan,

خدا بينست خدا بينست خدابين     Allah’ı gö­ren­dir, Al­lah’ı gö­ren­dir, Al­lah’ı gö­ren.

[İşâ­ret­nâ­me, cd 29895]

Ar­şî ken­di­nin, sü­rek­li âşık meş­re­biy­le, za­ma­nın za­hit­le­ri mez­he­bin­den ol­du­ğu­nu söy­ler:

Meş­reb-i âşı­kâ­ne ile mü­dâm

Zâ­hi­dân-ı za­mâ­ne mez­he­bi­yim [Ar­şî, Dî­vân, cd 53]

Şu be­yit­le­riy­le de her ne ka­dar ken­di­si­ni hem Sün­ni hem Şii ola­rak ta­nım­la­sa da kö­rü kö­rü­ne mez­hep­çi­lik ya­pan Sün­ni ve Şi­ile­ri eleş­tir­miş­tir:

ساﻋﺊ سنّتم از قول رسول Re­su­lün kav­lin­ce sün­ne­te gay­ret edi­yo­rum.

تابع فرضم از امر داور  Al­lah’ın em­rin­ce farz­la­ra ta­bi­yim.

سنّيم ليك نه اين سنّئ سگ Sün­ni­yim, an­cak o kö­pek Sün­ni gi­bi de­ğil.

شيعه يم ليك نه آن شيعهء خر     Şi­iyim, an­cak o eşek Şii gi­bi de­ğil.

سنّيم پيرو شرع نبوی    Sün­ni­yim pey­gam­be­rin şe­ri­atı­nın ta­kip­çi­si,

شيعه يم تابع آل حيدر    Şi­iyim Âl-i Hay­dar’a ta­bi

سنّيم معتقد دين حنيف    Sün­ni­yim ha­nif di­ne ina­nan

شيعه يم مذهب اثنا و عشر Şi­iyim on iki imam mez­he­bin­de.  [Ar­şî, Dî­vân, cd 24]

Ar­şî Sün­ni ve Şi­ile­re kar­şı olu­şu­nu şöy­le açık­lı­yor:

Sün­nî­yân ol­du leş­ker-i ye’­cüc

Kıl­dı arz üz­re fit­ne-i bî-mer

Şî’î­yân ol­du tâ­bi’-i dec­câl

Adı­nı koy­du mez­heb-i ca’­fer

Düş­tü tak­lî­de bu iki güm­râh

Vur­du­lar bir­bi­ri­ne tîg u te­ber

Zulm u cevr ile leş­ker-i ye’­cüc

Ey­le­di rû-yı arz zîr u ze­ber

Kahr u hışm­la tâ­bi’-i dec­câl

Çek­ti­ler âl-i hay­da­ra han­çer    [Ar­şî, Dî­vân, cd 24]

Bu­ra­ya ka­dar ver­di­ği­miz fark­lı ör­nek­ler­den çı­kar­dı­ğı­mız so­nuç; Hu­ru­fi­le­rin amel­de ehl-i sün­net mez­hep­le­ri üze­ri­ne ha­re­ket et­tik­le­ri­dir. Çün­kü Şi­iler ta­ra­fın­dan ka­bul edil­me­ye­cek il­mi­hal bil­gi­le­ri ver­miş­ler­dir. Hal böy­ley­ken bir­kaç ör­nek­le sı­nır­lı ol­sa da, da­ha çok Şi­iler­de gö­rü­len ve Hu­ru­fi­ler ta­ra­fın­dan da zik­re­di­len uy­gu­la­ma­la­rın ise Hu­ru­fi­le­rin Şi­ili­ği­ni hük­met­me­ye ye­ter­li ol­ma­dı­ğı açık­tır.

 

1. el-Bağ­dâ­dî, a.g.e., s. 232

2. Ab­dül­ba­ki Göl­pı­nar­lı, Mev­la­na’­dan Son­ra Mev­le­vi­lik, İs­tan­bul, İn­ki­lap, 1953, s. 311.

3. Göl­pı­nar­lı, a.g.e., 1991, s. 150.

4. Ver­dâ­se­bî, a.g.e., s. 24.

5. Ver­dâ­se­bî, a.g.e., s. 57-58.

6. Hı­yâ­vî, a.g.e., s. 257.

7. Faz­lur­rah­man, İs­lam, terc. Meh­met Dağ-Meh­met Ay­dın, An­ka­ra, Sel­çuk, 1996, s. 249; ak­ta­ran Ün­ver, a.g.e., s. 125.

8. Al­gar, a.g.m., 2004, s. 483.

9. Ha­mid Al­gar, “The Hu­rû­fî Inf­lu­en­ce on Bek­tas­hism,” s. 39-53 in A. Po­po­vic et G. Ve­ins­te­in (éds), Bek­tac­hiy­ya: Etu­des sur l’ord­re mystique des Bek­tac­his et les gro­upes re­le­vant de Had­ji Bek­tach, İs­tan­bul, ISIS, 1995, s. 52; ak­ta­ran Er­doğ­du, a.g.e., s. 123.

10. ﺍﻫﺘﺪﻳﺘﻢﺍﻗﺘﺪﻳﺘﻢﺑﺎﻳﻬﻢﻛﺎﻟﻨﺠﻮﻡﺍﺻﺤﺎﺑﻰ    Kü­tüb-i Sit­te, c. XII, s. 418.

Hurufilik

tiger

Hurufilik, Fazlullah (ö. 796/1394) tarafından 14. yüzyılın İran’ında kurulmuş mistik ve felsefî bir akımdır. “Hurufi” ismi “harf” kelimesinden türemiştir. Hurûf, harfler demektir, “Hurufi” de “harflere mensup olan” anlamına gelir.